Rus Kızı Vasilisa
Roman Gendaş yayınevi-İstanbul-2002 $10
|
The Russian Girl
Vasilisa
A novel. Gendash Publishing House, Istanbul. 2002 $10
|
"Şevketin
Bolşevik
Malakan
köylülerle dostluğu ise bir av dönüşünde
başlamıştı. General Trofim ve arkadaşları,
avlanmanın inceliklerini iyi
bilen,kurt ve tilkileri nerede,nasıl kıstıracağını
şaşılacak bir
doğrulukla tahmin eden Şevket gibi biriyle
avlanmanın tadını almış,
avları daha sıklaştırmışlardı.
Böyle bir av
dönüşünde iyiden iyiye yorulmuş ve üşümüş
olan Şevket
içinden generale ve diğer subaylara kızıp
duruyordu.
"Gözleri doymak
bilmiyor. Üşümeseler bütün Allahuekber dağlarını
dolaştıracaklar bana.
diye söyleniyordu. |
|
|
|
Akşam olmuş, karların
yalancı
aydınlığında karlara bata çıka ilerleyen atlar da iyiden
iyiye
yorulmuşlardı. Soğuk giderek kendini hissettiriyor, kuru
ayaz
içlerine işliyordu. Derenin bitimindeki köyden
yükselen dumanlar göründüğünde, av
köpekleri huzursuz ve yorgun bir koşuyla aşağıdaki köyün
yolunu tutmuşlardı bile. General Trofim,arkasına döndü.
Karlara boğuşurken yoldan saparak, ayrılan
subaylara,Sırtlara
tırmanmayın!Atlar iyice karlara gömülüyorlar, diye
bağırdı Mümkün olduğunca dereye inelim,dedi,Bir yol
bulup
derenin güneyine geçelim. Derenin güneyinde kar daha
azdır. Buralar Ural dağlarına benzemez. Öndeki kılavuzun
peşinden
ayrılmayın.diye seslendi. Şevkete döndü; Şevket,dedi,
Sayende iyi bir av yaptık bu gün. Yaşına göre yaman bir
avcı
olduğun kadar, kurnaz da bir adamsın; nereleri tutacağını
iyi
biliyorsun. En arkadaki atlının eğerine bağlı tilkiler ve
bir kurt
general Trofimin neşesini artırıyordu.
|
|
Bak Şevket bu aşağıdaki
köydeki köylüleri çok seveceksin. Bunlar sana
Rusçayı öğreten Malakanlardan. Sen hiçbir Malakan
köyü gördün mü
Şevket?. |
|
Şevket sadece gözlerini
açıkta bırakan papağının arkasından boğuk ve yorgun bir
sesle;
Hayır. dedi. |
|
Bu köylüler
ilginç insanlardır. Bizim Çar bunlardan kurtulmak
için,
tuttu bütün Kafkasyaya dağıttı. Azerbaycan, Ermenistan,
Gürcistan,
sonra buralar. Bunlar sessiz ve zavallı bir halktır. Kavga
bilmezler.
Savaşmaya karşıdırlar. En nefret ettikleri şeydir savaş.
Çar
bunlardan
birini askere almaya kalktığında kıyametleri koparırlar.
Askerlik
yapmak istemezler. Ben zorla askere alındığı için kendini
vuran
Malakan
gençleri gördüm. Gülerek, Şevket, dedi
Biliyor musun sen de tıpkı
bu Malakanlar gibisin. Malakan gibi yaşıyorsun. |
|
Nasıl yani? dedi Şevket.
|
|
Onlar da senin gibidirler.
Sigara içmezler,içki koymazlar ağızlarına.
Savaş dersen,sen de onlar kadar karşısın. Döndü atın
üzerinde soğuktan
üşüdüğünü belli etmemeye çalışan;yine
de atın eğerinin üzerinde adeta
büzülerek oturan Şevkete baktı; Ne olurdu iki yudum
alsaydın şişeden?
Şimdi böyle Büzülmezdin işte.
Şevket yanıt vermedi, sessizce güldü. |
|
Köye
girdiklerinde,köpekler askerlerin her zaman konuk
oldukları
Antonun evinin avlusuna çoktan dalmış; Antonun
köpekleriyle kapışmış,
kızılca kıyamet kopmuştu. |
|
Sakalları neredeyse
göbeklerine varan Anton ve oğulları, köpeklerin
arasına girmiş, bir onu bir diğerini azarlıyor, kendi
köpeklerini
ahıra
kapatmaya çalışıyorlardı. Anton hayattan içeriye giren
Trofimi
görünce, Askerlerin köpekleri de askerler gibi kavgacı
ve gürültücüdür
zaten, dedi gülerek. |
|
Trofim, atın dizginlerini
tutan
emir erinin atı evin kapısının önüne çekmesini
beklemeden çevik bir hareketle indi attan. Antona doğru
yürüdü, O köpek, Grandük Nikoladan
yadigâr, onu hafife alma ihtiyar meczup. dedi gülerek.
|
|
Anton heybetli gövdesi ile
Trofime doğru yaklaştı. Onu kucakladı.
Trofimin kulağına İtinin de Çarının da canı cehenneme!
dedi. |
|
Trofim keyifli bir kahkaha
attı;
Konuş keftâr Küskü* konuş! Nasılsa gün sizin
gibi Bolşeviklerin günü, dedi. |
|
Anton kafasındaki papağı
çıkarmaya çalışan Şevketin koluna girerek, Sen bu
Generalin yeni askerisin galiba? dedi. |
|
Şevket, Türkçe,
Hayır, dedi. Değilim. Sonra konuşmasını Rusça
sürdürdü. Ben sadece seyisim. |
|
Anton Şevketin kolundan
çıkmadan geriye doğru çekildi; dikkatle yüzüne
baktı.
|
|
Sen İslam mısın? |
|
Evet, dedi Şevket. |
|
Anton Şevketi içtenlikle
kendine çekti. Desene doğru dürüst bir adam bulduk
sonunda.
|
|
Evin kapısından içeri
giren Trofim arkasına bakmadan yapmacık bir
öfkeyle,Antoon,Anton!... dedi. |
|
Yalan mı komutan ?Kalıbımı
basarım ki bu çocuk ne sigara, ne de içki
içiyordur. Ama sen onu da yoldan çıkartırsın.
|
|
Odaya girer girmez baş
köşeye yerleşen Trofim, keyifle; |
|
Sen bu ihtiyar
Hıristiyan
aldırma Şevkuşka, dedi Trofim. Bu ve bu
köyde oturanlar ; yani bu Malakan milleti, ne sigara ne
içki bilir.
Bütün bildikleri, sabah -- akşam çalışmak da
çalışmak. ..Ne olacaksa?
Biz taa Petrogratlardan gelip buralarda Osmanlıyla,
Ermeniyle
cebelleşelim; bunlar burada, hem de burnumuzun dibinde,
Bizim
inançlarımızda askerlik yapmak yoktur, deyip, sabahtan
akşama
kadar
sımışka ** eksin, buğday devşirsinler. Kış oldu mu da boş
durmazlar.
Allah günah yazar sonra! Ahırlarını bir görsen Şevkuşka;
Atın
hem de en
cinsini yetiştirir bunlar. Bilirsin meşhur Malakan atları
denen atlar
var ya, hani şu Vladimir atlarını; işte onları bunlar
yetiştirir;
Akal-Tekelerin en iyisi bunlardadır. Tabii benim sevgili
Akal-Tekelerim kadar olamazlar. Birden gevrek gevrek
güldü,
eliyle
yanına ilişen Şevketin sırtına vurdu; At lafını işitir
işitmez
kulakların dikeldi be oğlum. Sen şimdi dünyada yerinde
duramazsın
o
atları görmeden ya, sonraya bırak o işi; gel biraz oturup
dinlenelim.
Bakalım bize ne ikram eder İsanın sevgili kulları?!
dedi. |
|
Antonun davranışlarından
generalin bu konuşmalarına alışık olduğu belli oluyordu.
Bıyık altından
gülüyordu. |
|
Şevket odaya giren ve Hoş
geldiniz, diyen bütün Malakan erkeklerinin
ayrımsız sakallı ve bıyıklı olduğunu görünce iyice
şaşırmıştı. |
|
Generalin kulağına
eğilerek,
Bunların hepsi neden böyle sakallı ?dedi.
|
|
General, Evlat, dedi
bilgiç bilgiç; Bütün antikalıklar bu
millettedir, sen bilmezsin. Bütün Rusya, biz asker bir
milletiz,
deyip Çarın, Çariçenin peşinden yollara
düşüp, ha babam de babam
savaşırken, bunlar Savaşmak günahtır, biz savaşmayız,
derler.
Bütün
Rus halkı ense yapıp yattığı yerden hayaller kurarken,
miskinlikten
uyuklarken bunlar balarısı gibi çalışırlar. Bütün
Ruslar, İçki dedin mi
cana gelir,dirilirken; bir bardak içki için gerekirse
dünyanın en
zevksiz işini, yani çalışmayı bile dener; çalışırken,
bunlar ağızlarına
içki koymazlar. Sustu ; Antonu, odadakileri ve en sonra
da
Şevketi
dikkatle süzdü bir süre. Sonra konuşmasını
sürdürdü: |
|
Ve Yine bunlar öyle bir
millettir ki Şevkuşkacığım; Biz tıraş olalım,
diye can atarken bunlar sakalları uzasın diye günde bir
posta
fazladan
ibadet bile ederler. Kendisini gülümseyerek dinleyen
Malakanlara
bakarak birden kahkahayı koyuverdi. Kahkahalar arasında
Şu Allahın
işine bak ki Şevkuşka; dedi, Bunların köyün papazının
Allah
için
yüzünde bir kıl çıkmıyor. Adam köse; hatta bana
kalırsa lanetlenmiş
biri. |
|
Anton ve diğer
köylülerde yüksek sesle gülmeye başladılar. Şevket
bunca
kara sakallı arasında düzgün tıraşlı generali ve
üç subayı saymazsa
kendisinin de köyün papazı gibi sakalsız sayılabileceğini
düşünerek
canı sıkıldıysa da belli etmemeye çalıştı. |
|
Yemekten sonra iyice
çenesi düşen Trofim,Antonla tartışırken Şevket Antonun
oğullarıyla ahıra geçti Gerçekten de generalin dediği
gibi çok güzel atları vardı. Antonun büyük oğlu
ile iki saate yakın atların yanında kaldılar, atlar
üzerine
konuştular. Kuracağı büyük at çiftliğinden söz
ettiğinde, Antonun oğlu kendisine seve seve yardımcı
olacağını;
çok güzel taylarının olduğunu,onları kendisine
verebileceğini söyledi. Oradan çıktıktan sonra Antonların
komşularının ahırına geçtiler. Orada gerçek bir İngiliz
atı vardı. Şevket hayranlıkla bakıyordu ata. Yine de bütün
atları Gece Karasıyla karşılaştırıyor, anlata anlata
bitiremiyordu.
|
|
Köylülerden biri
gelerek Trofimin kendilerini çağırdığını söyleyene
değin, atlar üzerine, atların boyunları, bacakları,
sağrıları ve
karınları üzerine bir dolu şeyler konuşmuşlardı. İstemeye
istemeye
eve
geri döndüler. Bütün öteki subaylar
yorgunluktan bitkin bir halde
oturdukları yerde uyuklar hatta horlarken, Trofim sanki
yeni uykudan
uyanmış, dağlarda hiç dolaşmamış gibi dinçti.
Hiçbir yorgunluk,
uyuklama belirtisi göstermiyordu bile. Bazen
ciddileşiyor,bazen
dalgasını geçiyor; anlatıyor da anlatıyordu. General
Trofim,
Şevket ve
arada uyanarak sohbete katılan diğer subaylarla Malakanlar
arasında
gecenin geç saatlerine değin tartışmalar sürdü gitti.
Trofim
Malakanları, Bolşevizmin ve hatta Marksçıların yandaşı ve
doğal
müttefiki olmakla suçluyordu. Sonunda bütün
Malakanların Marksist
olacağını söylüyordu. Malakanlar general Trofimi
olağanüstü bir
sakinlikte dinliyor, hiç ama hiç biri söylenenlere
sinirlenmiyorlardı.
Hep susmayı tercih eden Anton yumuşak bir ses tonuyla, |
|
Geldiğinden bu yana
dalganı
geçersin, dedi. E be Çarın generali,
söyle bana;sen burada olmaktan, savaşmaktan çok mu
hoşnutsun Allahın
aşkına? Huzurlu musun? Generalin kendisini yanıtlamasını
beklemeksizin
sürdürdü konuşmasını, Sarıkamış dağlarında avladığın
kurt kadar, tilki
kadar, çiğnediğin kar kadar huzurun var mı ? Ama siz
askerler;
siz
huzursuzsunuz diye, siz mutlu olamıyorsunuz diye, kimsenin
de olmasını
istemiyorsunuz. Geldiniz onların da huzurunu kaçırdınız. |
|
General gevrek gevrek
gülerek gözlerinin içine baktı Antonun. Sonra Be
Anton, dedi, Beni bir günlüğüne Çar ilan
etseler,ben bilirim size yapacağımı. Seni Alman
cephesindeki askerlerin
başına general yapardım. O zaman böyle bol keseden atar
mıydın
görürdüm...Hem bana ne söylüyorsun? Tilkileri
de, kurdu da vuran Şevket.
|
|
Şevket sonunda kalın yün
yorganın altındaydı. Yaşamında böylesine
yorulduğunu anımsamıyordu. Öylesine yorgundu ki,köye
inmeden
içebildiği
kadar içmiş, yükünü almış olan generalin yattığı
yerden konuşmayı
sürdürmesine;iki de bir Şevkuşka. diye kendisini
uyandırmaya
çalışmasına aldırmadan dalıp gitmişti. (Sf.71-77) |
|
|
|
İlk büyük düş
kırıklığını,kendisinin da artık bir parçası olduğu yeni
siyasal düzenin yıllardır kendileriyle birlikte yaşayan
Malakanlar'a
karşı aldığı tavırda yaşamıştı. |
|
Malakanlar bir süreden beri
Bolşeviklik propagandası yapmak ve Bolşevizm'i
yaygınlaştırmaya
çalışmakla suçlanıyorlardı. Bu suçlama
özellikle Kâzım Paşa tarafından yapılıyor, Ankara
hükümeti etkilenmeye çalışılıyordu. Sonunda istenen
olmuştu. Yeni düzen, ülkedeki Malakanlar'ın 20 ocak 1920
tarihine değin eski toprakları olan Rusyaya göçmemeleri
halinde Malakan erkeklerinin de Türkiyedeki diğer
erkekler gibi
askere alınacağını, Malakanlar'a ve Sovyet Rusyaya
bildirmişti.
|
|
Bu herkes için
beklenmedik bir şeydi. Malakanlar, istemeden geldikleri
ama sonradan yürekten bağlandıkları bu topraklardan
ayrılmak
istemiyorlardı. |
|
Sovyet Rusya Kars konsolosu
Norman, Kâzım Karabekiri ziyaret etmiş,
Malakanlar'ın askere alınması halinde kendilerinin de
Rusyadaki
Türk
tebaasını askere alacağını bildirmişse de Kâzım Karabekir
paşa
yapılacak bir şey olmadığını, tanınan sürenin bitiminde
Malakan
erkeklerinin askere alınacağını kesin bir dille
tekrarlamıştı.
Malakanlar bütün yolları denemiş, ama kaybetmişlerdi. |
|
Şevket, inançları gereği
savaşa ve askerliğe karşı olan;sırf askerlik
yapmadıkları için Çarları tarafından vatanlarından
sökülüp binlerce
verst uzaktaki bu topraklara sürülen Malakan dostlarının
sürülüş
gerekçesinin altında yatan gerçek nedenin onların her
birinin ateşli
bir Bolşevizm taraftarı olması olduğunu, onların
sürülmesiyle
bu
topraklar üzerinde artık Bolşevizm'e ilişkin hiçbir şeyin
gerçekleşme
umudunun kalmadığını görüyordu. |
|
Soğuk, berrak mavi
gökyüzünde ısıtmayan bir güneşin parıldadığı 19
ocak günüydü. Malakanlar ve onları uğurlamaya gelen
tüm tanıdıkları, köylüleri kentin güneyindeki tren
istasyonunda toplanmışlardı. Malakanların hemen hepsinin
sırtları
trene,yüzleri kente dönüktü. Kimileri kendilerini
yolcu etmeye gelen kapı bir komşularıyla kucaklaşıyor,
söyleşiyorken, gözleriyle farkında olmaksızın kentin
üzerinde geziniyor; bir daha göremeyeceklerini bildikleri
kentin siluetini beyinlerine işlemek istiyor gibiydiler.
Kentin
doğusundaki büyük kilisenin çan kuleleri sessizdi.
Terk edildiğini anlamış gibi suskundu.
|
|
Bekleşenlerin bazıları da
hiç bir şey söylemeksizin ; konuşulacak her
şeyi tüketmenin verdiği bir hüznü yaşıyor, biraz sonra
ayrılacakları
dostlarının ellerini elleri arasına alıp sıkıca kavrıyor,
gözlerinin
içine bakıyorlardı. |
|
Şevket ve Andon, soğuğa
aldırış
etmeden, taş duvarlı, abartılı
süslemeli ve yüksek tavanlı istasyon binasının ilerisinde,
derin derin
nefes alıp veren; maratona hazırlanan bir uzun yol
koşucusu gibi
soluklanan lokomotifin yanına; onun kara gövdesinden
yayılan belli
belirsiz sıcaklıktan medet umar gibi sokulmuş,
söyleşiyorlardı. |
|
Bu söyleşiden daha
çok Andonun durmaksızın konuşması, Şevketin çok seyrek
yanıt vermesi biçimindeydi. |
|
Güzel günlerdi
Şevket. Güzel unutulması zor günler
Hatırında mı; bir
gün Çakmak köyünde yine bu ayda hem de;
Kâzım paşa yanında bir dolu adamla misafirimiz olmuşlardı.
Koccaman bir çadır kurmuştuk. İçine en az üç
yüz kişi alırdı. Ne güzel dostluk şarkıları söylendi,
hayır duaları edildi. Yemekler yendi, çaylar içildi. İnan
ki son bir kaç yıldır hiç böyle güzel bir
günümüz olmamış, hiç bu kadar mutlu olmamıştık
üstelik de bu hep böyle gidecek sanmıştık. Ne saflık!.
..Geride kaldı hepsi. Neylersin ki her düşün bir sonu var.
Kim derdi ki bir akşam üzeri esir değiş tokuşuyla Rusyaya
dönebilen general Trofim gibi ben de bir esir gibi hem de;
buralardan, bu topraklardan ayrılarak gideceğim.
|
|
Bu işte bir yanlış var
Şevket.
General Trofim savaşarak gelmişti
buralara. Ona bir esir gibi davranmak normal bir şeydi.
Ama bizim
Şevket ;bizim ne kötülüğümüz oldu bu
topraklardaki canlı adına ne varsa
her şeye? Bizim dostluktan, üretmekten, paylaşmaktan başka
ne
suçumuz
vardı?... Biz asker değiliz. Biz, çocukları, torunları bu
topraklarda
dünyaya gelen zavallı bir halkız. Niye sürülüyoruz
Şevket? Biliyorum,bizi savaşmadığımız için sürüyorlar
Şevket. Sizi askere
alacağım diyor Paşa. Biz Çara askerlik yapmadık. Biz
askerlik
yapamayız....Sağ olsun bizim konsolos çok uğraştı,çok
çaba gösterdiyse
de bir adım geri atmadı Paşa; Ya giderler, ya askere
alırız, diyor da
başka bir şey demiyor. Bizi buradan kaçırmanın en kolay
yolu
buydu.
Bunu da yaptılar. Benim en güzel atlarım ve sarı saçlı
kızlarım burada
kalıyor Şevket. Ben, anneleri ve erkek kardeşleri
gidiyoruz. Atlar
senin ; komşuma emanet bıraktım. İstediğin zaman git, al.
Kızlarımsa
senin kız kardeşlerin. Onke, Sanka, Sasanka, sana emanet.
Karım ve ben
biliyoruz ki onların bu topraklarda güvenecekleri
dayanacakları,
kocalarından da önce; kardeşleri Şevket var. |
|
Tren kalkış saatinden
saatler
sonra hareket edebilmişti. Ne yaşlı
lokomotifin götürmeye, ne de insanların koparılır gibi
atıldıkları bu
topraklardan gitmeye niyetleri yok gibiydi. Son vagon
gözden
yitip,
pencerelerde sallanan ellerin oluşturduğu yeller akşam
ayazına
dönerken, hüzünlü, soğuk bir karanlık kenti
kollarına alıyordu. (sf,
145-148) |
|
|
Spiritual
Christians in Turkey
|